Bundan tam 14 sene evvel, 19 Aralık günü Türkiye tarihinin devlet eliyle gerçekleştirilmiş en büyük katliamlarından biri yaşandı. F tipi cezaevleri ile getirilmek istenen tecrit uygulamasına karşı direnen devrimci tutsaklara Hayata Dönüş Operasyonu ile öldürüldü.

F tipi cezaevleri devrimci tutsakların tecrit yolu ile teslim alınmasına yönelik bir projeydi. Tutsakların bir arada kaldıkları koğuşlarda oluşturdukları dayanışma ve komünal yaşamın önüne geçilerek dirençlerinin kırılması temel hedefti. Projenin mimarı çok tanıdık bir isim. Mehmet Ağar.

1996 yılında iktidara gelen ANAP-DYP koalisyonunun Adalet Bakanı olan Mehmet Ağar, yayınladığı 6 Mayıs genelgesi ile Eskişehir tabutluğunu yeniden devreye sokuyordu. 6 Mayıs 1996 tarihli genelgeyle Kırklareli, Kütahya, Sakarya, Kastamonu, İnebolu, Sinop ve Eskişehir tabutlukları açıldı. Buna karşılık devrimci tutsaklar ellerinde olan tek silah, bedenlerini ortaya koydular.

ANAYOL iktidarının yerine geçen REFAH-YOL iktidarı döneminde de Mehmet Ağar'ın yerine Adalet Bakanı olan Şevket Kazan uygulamada ısrar etmeye devam etti. Kazan, devrimci tutsakların sürdürdükleri ölüm orucu ile ilgili olarak ''Gizli gizli yiyorlar, numara yapıyorlar' şeklinde açıklamalar yaptı." Onun bu açıklamalarının ardından çeşitli cezaevlerinde 12 devrimci tutsak hayatını kaybetti. Tutsakların bu kararlı direnişi sonrasında iktidar genelgeyi geri çekti. F tipi cezaevleri 2000 yılına kadar gündeme gelmedi.

1999 yılında iktidarda bu defa DSP-ANAP-MHP koalisyonu vardı. Adalet Bakanı Hikmet DSP'li Sami Türk idi. F tipi cezaevleri yeniden gündeme geldi. Devrimci tutsaklar daha önce olduğu gibi yine bunu kesinlikle kabul etmeyeceklerini açıkladılar. Ölüm orucuna girdiler.

Ölüm oruçlarının 40gününde TTB, TMMOB, İnsan Hakları Derneği gibi kurumlar ortak bir deklarasyonla iktidardan sorunun çözümüne yönelik olarak adımlar atmasını talep ettiler. Adalet Bakanından görüşme talep etler. Böylece müzakere süreci başladı. Operasyondan tam 10 gün önce Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, müzakere sürecinin devam ettiğini, tam bir sonuca varılmadan kesinlikle bir girişimde bulunmayacaklarını açıklamıştı.

13 Aralık'ta RTÜK cezaevleri ile ilgili yayın yasağı getirdi. 17 Aralık'ta ise DGM F tipi cezaevlerini eleştirmenin örgüt üyeliği anlamına geleceği kararlara imza attı. 19 Aralık günü tecrite karşı direnen devrimci tutsakların bulunduğu 20 cezaevine, 10 bin askerle bir operasyon başlatıldı. Operasyonun adı dalga geçercesine ''Hayata Dönüş'' olarak seçilmişti. 3gün süren operasyonlar sonucu 28 devrimci öldürüldü. 237 devrimci yaralandı veya sakat kaldı. 2 jandarma eri de, katliama katılan kendi arkadaşlarının silahından çıkan kurşunlarla öldü.

Katliam sonrasında 12 Aralık ile ilgili olarak açılmak istenen davalar sürekli olarak engellendi. Katiller her zaman olduğu gibi devlet tarafından korundu. Şu an sadece operasyona katıldığı tespit edilen 37 er hakkında ki dava devam ediyor. Bu dava süresince mahkemenin tüm ısrarlarına karşın, katliamın planlayıcıları ve komuta kademesinde yer alanların tespiti, kamera görüntüleri ve ilgili yazışmalar devletin idari ve askeri kurumlarınca ciddiye alınmadı. Bir sonuç elde edilemedi. AİHM Bu operasyonla ilgili olarak Türkiye'yi mahkum etmiştir.

14 Aralık Sabahı Ankara'daydım. Hiçbir zaman bu kadar öfkelendiğimi ve aynı zamanda içimin yandığını hatırlamıyorum. Kandırılmış gibiydik. Tam bir çözüme ulaşılacakken birden her şey alt üst olmuş, devlet gözünü içeride ki tutsakların bedenlerine dikmişti. İçeridekiler canları pahasına direnirken dışarıdakiler ne yapacağını bilmez bir haldeydi. Ankara geceden temizlenmişti. Operasyona karşı olası bir karşı duruş gerçekleştirecek tüm insanlar gözaltına alınmış, bütün DKÖ ve partilerin girişlerine panzer ve çevik kuvvet ekipleri tarafından barikatlar kurulmuştu. Böylesi bir tabloyu 12 Eylül'de bile hatırlamıyordum. Gözaltına alınmaktan kurtulan bir avuç insan bulunduğu her yerde her fırsatta operasyona karşı direnmeye çalıştı. Bir çoğu gözaltına alındı. Onlarında bir çoğu da örgüt üyeliğinden mahkum ettirildi. Öylesine bir devlet terörü estiriyordu ki, nefes almak bile mümkün değildi.

Sonuçta devlet dediğini yaptı. Canları eline emanet edilmiş olan insanları gözünü bile kırpmadan öldürdü. Kimyasal silahlarla yaktı, diri diri ateşe verdi. Tüm gücüne, tüm hoyratlığına rağmen yine de devrimci tutsakları teslim alamadı. Öldüler ama yenilmediler.

Devrimci Tutsaklar Onurumuzdur!

Selahattin Bilici









Mustafa Kemal 1926 tarihinde bir Amerikan gazetesine verdiği demeçte “Ermeni soykırımı”nı itiraf ederken, Halide Edip Adıvar’ın da kendisine suikast düzenlemek isteyen ekibin içinde olacağını ancak son anda bundan vazgeçtiğini söyledi…

Los Angeles Examiner gazetesinin 1 Ağustos 1926 tarihli sayısında birinci sayfadan verilen Mustafa Kemal ile söyleşide İsviçreli sanatçı ve gazeteci Emile Hilderbrand’ın imzası yer alıyor.

ERMENİ SOYKIRIMININ İTİRAFI
Mustafa Kemal’in söylediği çarpıcı şeylerin başında, milyonlarca Hristiyanın İttihatçılarca kitleler halinde evlerinden yurtlarından sürgün edildikleri ve katledildiklerine dair açıklamaları geliyor. Sadece soykırımı sözcüğünü kullanmıyor ama açık seçik olarak böyle bir katliamın yapıldığı ifade ediyor:
“…eski Jön Türk Partisi artıkları, kitleler halinde, evlerinden/yurtlarından acımasızca sürülen ve katledilen milyonlarca Hıristiyan tebamızın hayatlarından sorumludurlar…”

MUHALEFET DARAĞACINA
Muhaliflerine karşı ’’ …Türkiye Cumhuriyeti’nin emniyetine karşı komplo düzenlemeyi planlayanlara acı bir ikaz olarak darağacına çıkana kadar durmayacağım.’’ sözleriyle tehdit savurmaya devam ederken onları nasıl imha ettiğini de açıklıyor.

PONTOS VE KÜRDİSTAN’DA CUMHURİYETE KAFA TUTANLARI UN UFAK ETTİĞİNİN İTİRAFI
Pontos sözcüğünü kullanmıyor ama Anadolu’nun iç bölgeleri diyerek kastettiği yerlerden biri Pontos tabii ki. Ancak Kürdistan sözcüğünü kullanıyor:

’’Kürdistan’da ve Anadolu’nun iç bölgelerinde cumhuriyet iradesine kafa tutma cür’etine kalkıştıklarında demir bir elle un ufak ettim hepsini ve misal, liderleri olan altmıştan fazlasını darağacında sallandırdım. Bu unsur dersini aldı ve bir daha benimle boy ölçüşmeye kalkmaz artık.’’

HALİDE EDİP ADIVAR’IN KENDİSİNE YÖNELİK SUİKAST İTİRAFI
Kendisine yönelik suikast planlarından birinde Halide Edip’in kandırılarak kullanılacağını söylüyor:
‘’Bu kadını, bana içinde bir bomba olan bir çiçek buketini vermeyi kabul etmeye kandırdılar; ben buketi aldığımda bomba patlayacak ve herkes havaya uçacaktı.’’


Attila Tuygan’ın çevirdiği yazının tamamını aşağıda yayınlıyoruz:

KEMAL TÜRKİYE’DEKİ SİYASî MUHASIMLARDAN DAHA ÇOK İDAMLAR OLACAĞINA SÖZ VERİYOR

Cumhurbaşkanı Bir Zamanlar Arkadaşı Olan, Suikastçılara Katılmış Kadını Affedeceğini Söylüyor

(Türkiye’nin Diktatörü 22 Haziran’da (1926) İsviçreli sanatçı ve gazeteci Emile Hilderbrand’la bir söyleşi yaptı) Yayım tarihi: 1 Ağustos 1926

Mevkisi ne kadar yüksek olursa olsun suçlu herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin emniyetine karşı komplo düzenlemeyi planlayanlara acı bir ikaz olarak darağacına çıkana kadar durmayacağım. Tam da cumhuriyetimizin genç bir bedende yeniden dünyaya geldiği saatlerde milletimiz başka hiçbir milletin yaşamadığı doğum sancıları çekmiştir.

Bizler harici düşmanlarla veya harici tertipçilerle birlikte hareket ettiklerinden emin olduğumuz düşmanlarla mücadele ederken halkımızın her mevkiden, her tabakadan insanlarımız milletimizi yabancı boyunduruklardan kurtarmak için çok büyük bir coşkuyla bir araya geldiler. Lakin millet harici alçaklara kıymetini ispatlar ispatlamaz eski siyasî tertip ekolünden gelen bazı unsurlar pençelerini göstermeye başladılar. Cumhuriyetimize yönelik olarak iki unsurdan kaynaklanan bir tehditle yüz yüze geldik.

Bunlardan biri dinî taassupla siyasî ahmaklığı birleştirmiş ve geçmişte, çeşitli padişahların devirlerinde devletin şahsi menfaatler için sefahat, suiistimal ve rüşvet vasıtasıyla istismar edilen bir organizma olduğuna inanan bir gruptu. Halife ve padişahı yok ederek bu meş’um ve menfur hükümet teorisinin ikili köküne baltayı vurdum. Bu teoriyi temsil eden şahısları sürgüne gönderdim. Bu siyaset ekolünün yandaşları her şeyi dinsizlikle yorumlamaya kalktılar ve din kisvesi altında cumhuriyetimize karşı tertiplere giriştiler.

ALTMIŞ LİDER DARAĞACINDA

Kürdistan’da ve Anadolu’nun iç bölgelerinde cumhuriyet iradesine kafa tutma cür’etine kalkıştıklarında demir bir elle un ufak ettim hepsini ve misal, liderleri olan altmıştan fazlasını darağacında sallandırdım. Bu unsur dersini aldı ve bir daha benimle boy ölçüşmeye kalkmaz artık.

İkincisi, benim hâlihazırda merhametsizce uğraştığım grup; bunlar cumhuriyetten önce bütün dünyanın Jön Türkler diye bildikleri adamlar. Bunlar, her türden siyasî maceraperest, yarı cahil terakkiperverler ve sefih yaradılışlı adamlar. Dâhili ve harici düşmanlarımızla dövüştüğümüz günlerde bu unsur bize katılmış, saflarımızda dövüşmüştü. İlk başlardan itibaren insiyakları hakkında şüphelerim vardı. Lakin memleketimiz harici boyunduruktan kurtulduğunda bunların metotlarını düzeltmelerini ve vatansever olmalarını arzu ve ümit ettim ve bunun için dua ettim. Kısa sürede anladım ki, ümitlerim boşunaydı ve dualarım cevap bulmamıştı. Bütün dikkatimi hareketlerinin üstüne yoğunlaştırarak sabırla bekledim

GİZLİ İSYANCI HAREKETLER

Siyasî muhalefeti teşkil ettiler. Ben samimi ve dürüst siyasî muhalefeti bastırma eğilimi gösteren bir diktatör değilim, çünkü bir cumhuriyet eleştirilere katlanamazsa cumhuriyet demek değildir. Lakin ahlaksız, yozlaşmış ve vicdansız bir grup siyasî maceraperest siyasî muhalefet kisvesi altında tahrik hareketlerine kalkıştığında onu, oluk oluk kan akmasını önlemek gayesiyle ibretlik bir merhametsizlikle sindirmek hükümet etmekle sorumlu insanların en mukaddes görevidir.

(…)

Bu, eski Jön Türk Partisi artıkları, kitleler halinde, evlerinden/yurtlarından acımasızca sürülen ve katledilen milyonlarca Hıristiyan tebamızın hayatlarından sorumludurlar ve cumhuriyet nizamından huzursuz olmuşlardır. Onlar şimdiye dek talan, yağma ve rüşvetle yaşamışlardır. (…)

Erkekçe ortaya çıkıp benim hükümetimi yıkmak için silahlı bir devrim planlamış olsalardı çok daha fazla saygı duyardım onlara. Lakin muzaffer cumhuriyete şevkle yapışıp destek vereceklerine vahşi suikast metotlarına başvurdular. Cinaî eylemleri için kiralık katiller tuttular, hatta ahlaksız kadınları bile tuttular. Geçen Haziran ayının ortalarında memleketimde bir gezi planlamıştım. Gezi programın neşredilmişti. Bu suikastçılar gezi rotasında yerleşip benim ve erkânımın içinde olduğu otomobillere el bombası “yağdıracaklardı”.

Daha da ileri gittiler ve yıllarca benim davamın takipçisi olmuş, benim sadık siyasî dostum, hatta danışmanım olmuş bir kadını (Halide Edip Adıvar’ı kastediyor) ayarttılar. Bu kadını, bana içinde bir bomba olan bir çiçek buketini vermeyi kabul etmeye kandırdılar; ben buketi aldığımda bomba patlayacak ve herkes havaya uçacaktı. Bu akılsız kadın merhameti hak ediyor, çünkü hayatını vatanın iyiliği için feda edeceğine, benim milletin düşmanı olduğuma inandırılmıştı. Komplodaki rolünden dolayı affedilecek, çünkü vicdan azabı çekiyor ve gezimi iptal etmem için ilgili makamlara zamanında itirafta bulundu



AYNI YAZI ÜÇ BAŞKA GAZETEDE DE YAYINLANDI

Emile Hilderbrand adlı kişinin olmadığı, böyle bir söyleşinin gerçekleşmediği iddiasında bulunanlar olmuş. Taner Akçam’ın konuya dair söyledikleri aşağıdadır:

” Vaktiyle, Los Angeles Examiner gazetesinde yayımlanan bu görüşmenin sahte olduğu konusunda epey gürültü kopartılmış idi.
Görüşmeyi yapan Emile Hilderbrand adlı bir kişinin mevcut olmadığı, Atatürk’ün görüşmelerinin kaydedildiği defterlerde böyle bir görüşmeye ilişkin bir kaydın bulunmadığı vb. iddia edilmişti.
Konu üzerinde biraz durmak ve ek bazı bilgiler vermek şart.
Çünkü, hem bu görüşme muhtemel Türkiye’nin bilgisi dâhilinde yayımlanmıştı, hem de bu dönemde, aynı içerikte benzeri başka görüşmeler de Amerikan basınında boy gösteriyordu.
Birinci önemli bilgi, 1 Ağustos 1926 görüşmesinin bir tek Los Angeles Examiner gazetesinde yayımlanmadığıdır.
İlgili gazete, Randolph Hearst’ın sahibi olduğu Hearst Coporation grubuna aittir ve 1920’lerde grubun 20’den fazla gazetesi mevcuttur.
Sözkonusu görüşme, gruba ait olan Boston American (Boston Sunday Advertiser on Sundays): New York American ve The San Antonio Light Newspaper olmak üzere üç ayrı gazetede daha yayımlandı.”
HRW: Çarşı Davası son derece kötü bir komedya


HRW, Beşiktaş’ın taraftar grubu “Çarşı” üyesi 35 kişi hakkında açılan davaya ilişkin açıklama yaparak “Beşiktaş futbol kulübü taraftarlarını bir halk protestosuna katıldıkları için devlet düşmanı olmakla suçlamanın son derece kötü bir komedya” dedi.

İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) 35 futbol taraftarının darbe teşebbüsüyle yargılanmasının ceza adalet sisteminin bariz bir şekilde kötüye kullanılması olduğunu açıkladı.

HRW’nin Türkiye araştırmacısı Emma Sinclair-Webb “Beşiktaş futbol kulübü taraftarlarını bir halk protestosuna katıldıkları için devlet düşmanı olmakla suçlamanın son derece kötü bir komedya” olduğunu söyledi.

HRW’nin açıklamasında şu ifadelere yer verildi:

“Savcılık iddianamesindeki deliller arasında hükümeti devirmeye teşebbüs suçlamasını ya da sanıklara isnat edilen örgüt kurmak, üye olmak ve polise direnmek gibi diğer suçları destekler nitelikte herhangi bir delil yok.

“İstanbul savcısının 35 sanık hakkında hazırladığı Eylül 2014 tarihli iddianamedeki deliller dinlenen telefon görüşmeleri ve mesajları, sanıklara ait biber gazından korunmak için kullandıkları gaz maskeleri ve koruyucu gözlükler ile taraftarların diğer binlerce kişiyle birlikte gösterilere katıldığını gösteren video görüntülerinden ibaret.

“Polisin bazı sanıkların evlerinde bulduğu ateşli silahların gösteriler sırasında kullanıldığı veya kullanılmasının planlandığına dair herhangi bir iddia yer almıyor.

“Sanıkların iddianameye giren telefon görüşmeleri ve mesajlarında hükümet karşıtı ifadeler, gösterilere destek veren heyecanlı sözler ve bazı iddialı düşünceler var ancak bunların hiçbiri suç delili oluşturmuyor.

“Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Gezi protestolarını hükümeti devirme teşebbüsü olarak tanımlamasının savcının iddianamesinin temelini oluşturduğunu görmek korkutucu. Bu, hükümetin Türkiye adalet sistemine nasıl büyük bir baskı uyguladığını büyük ölçüde ortaya koyuyor.”

Gezi Parkı direnişinde ‘hükümeti yıkmaya teşebbüs’le suçlanan Beşiktaş’ın taraftar grubu “Çarşı” üyesi 35 kişi hakkında açılan davanın ilk duruşması bugün görülüyor.

İMC



Çarşı davası görülüyor, taraftar gruplarından da destek var


Gezi Parkı direnişinde ‘hükümeti yıkmaya teşebbüs’le suçlanan Beşiktaş’ın taraftar grubu “Çarşı” üyesi 35 kişi hakkında açılan davanın ilk duruşması bugün görülüyor.
Gezi Parkı direnişinde ‘hükümeti yıkmaya teşebbüs’ suçuyla yargılanan Beşiktaş’ın Çarşı taraftar grubunun davası bugün 09.30’da Çağlayan Adliyesi’nde başladı. Davada Çarşı’ya destek için taraftarlar, Çağlayan’da bulunan İstanbul Adalet Sarayı önünde toplandı. Birç ok taraftar grubu da Çarşı’ya destek için adliye önünde.

Taraftar gruplarından Çarşı’ya destek

Taraftar Hakları Derneği

”Bu davaya karşıyız! Sizin darbecilikle itham ettiğiniz çArşı, sizin müebbet zindanlara layık gördüğünüz çArşı, biz değiliz ama çArşı biziz!”

Taraftar Hakları Dayanışma Derneği

” Tarih , bir taraftar grubunun sırf toplumsal özgürlük talebini dile getirdiği için darbecilikle suçlandığına da şahit oldu. Çarşı’ya destek olmak için Çağlayan Adliyesi’nde olacağız!”

Taraftar Hakları Dayanışması Derneği Girişimi

”Elbette saraylara hapsettiğiniz adaleti sokaklara, hayata ve bizlere geri kazandırana kadar mücadeleye devam edeceğiz. Bu davayı tanımıyor, Çarşı’nın yanındayız diyoruz.”

Beleştepe

”Tarihe başı dik olarak geçecek olanlar, tarihin çöplüğüne gidecek olanlardan korkmazlar. (…) Mahkum edilmek istenen çArşı değil, toplumun bütün kesimlerinin haksızlığa karşı durma cesaretidir. Tarih her şeyi apaçık yazacaktır. Hep birlikte göreceğiz. Yenilmeyeceğiz!”

Halkın Takımı

”İddialar hakkında bir şey demeye gerek duymuyoruz çünkü biliyoruz ki halkın nezdinde, kamuoyunda, bu dava çoktan bitti. “Beraat” kararı çoktan verildi vicdanlarda. (…) Yarına onurlu bir gelecek bırakmak için mücadele edenleri selamlıyor, hayata Beşiktaş katmaya devam edeceğiz diyoruz.”

Sol Açık

”Biz Sol Açık olarak Çarşı’ya destek için orada olacağız. “Çarşı yargılanamaz bu davayı tanımıyoruz” diyen herkesi Çağlayan Adliyesi’ne bekliyoruz!”

Tekyumruk

”Dün, bugün , yarın… Onuruyla direnen tüm renklerin yanındayız! (…) Bu bizim de davamız, biz de Çağlayan’da olacağız!”

Sosyalist Adana Demirsporlular

”Haziran Direnişi’nde omuz omuza sokaklarda olduğumuz çArşı darbeye teşebbüs iddiasıyla yargılanacak. Haykırıyoruz: çArşı yalnız değildir!”

İddianamede ne var?

Savcı Adem Meral’in hazırladığı 38 sayfalık iddianamede sanıklar, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 312/1, 265/1, 220/2, Terörle Mücadele Kanunu’nun 7/1, 5/1, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 28/1, 28/4, Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun’un 13/1 maddeleri uyarınca şu suçlamalarla itham ediliyor:

“Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini Ortadan Kaldırmaya veya Görevini Yapmasını Engellemeye Teşebbüs Etme, Terör Örgütü Kurmak veya Yönetmek, suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma, toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde görevlendirilenlerin görevlerini yapmalarına engel olma, kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme, yönetme, bunların hareketlerine katılma, ruhsatsız ateşli silahlarla mermileri satın alma veya taşıma veya bulundurma, görevi yaptırmamak için direnme, kamu malına zarar verme.”

35 sanık

Davanın 35 sanığı şöyle:

Koray Yalnız, Rüştü Aytan, Arda Mutludoğan, Sezgin Gülnar, Kaan Kabaş, Cem Yakışkan, Sarp Dağ, Barış Karaca, Atay Kesik, Mahmut İli, Numan Bülent Ergenç, Erdener Karataş, Volkan Eroğlu, Ant Erbirsin, Yusuf Demirci, Burak Bulut, Hüseyin Fidan, Ayhan Güner, Tuncer Gençer, Erdem Işık, Hakan Bora, Halil İbrahim Erol, Emre Işık, Engin Sarar, Serkan Sevim, Savaş Yeşiltepe, Akyan Uyanıktürk, Murat Eroğlu, Erol Özdil, İbrahim Aydın, Musa Fırat, Güray Sözmen,Mustafa Uysal, İbrahim Halilullah Turan, Hakan Tezel.

Deliller

İddianamede suç tarihi olarak görünen 16 Haziran ve öncesinde, Çarşı üyelerinin telefonlarının halihazırda ne sebeple dinleniyor olduğu belirtilmiyor.

Gezi’nin ilk üç günü

Savcı Meral, Gezi direnişini “ilk başlarda demokratik tavır koymaya yönelik iyiniyetli gösteriler” olarak tanımlıyor:

“…Bir süre sonra amacından sapmaya başladığı ve marjinal grupların bunu bahane ederek Taksim semtine toplanan insanları hükümete karşı kışkırtarak demokratik olmayan yöntemlerle yasal olarak kurulmuş olan hükümeti gayri yasal yollardan düşürmeyi amaçladığı…”

Sanıklardan Yakışkan ve Ergenç, kitleyi Gezi Parkı’na yönlendirerek eyleme katılmalarını sağlamakla suçlanıyor.

Türkiye’nin dünya medyasındaki imajı

Sanıklar ayrıca, “ülkede otorite zaafı oluştuğu görünümünü yaratmak için Beşiktaş Dolmabahçe’deki Başbakanlık Ofisi’ni işgal etmeye çalışmakla” itham ediliyor.

“Söz konusu oluşacak zafiyeti dünya kamuoyuna duyurmak için özellikle yabancı basın mensuplarının olay yerlerine girmelerini sağlayarak elde edilecek görüntüleri dünya medya kuruluşlarına servis yaparak kamuoyunda ‘Arap baharı’ diye adlandırılan bir kısım Ortadoğu ülkelerindeki yönetim değişikliklerini çağrıştırır şekilde imaj oluşturup Türkiye Cumhuriyeti’nin yasal olarak kurulan hükümetini yasal olmayan yöntemlerle ortadan kaldırmayı amaçladıkları…”

“Marjinallerle” pankart bağı

Savcı Meral, iddianamede üç örgütün de yayınlarıyla eylemlere destek olduğunu belirtmiş. İddianamede, Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi (DHKP-C), Marksist-Leninist Komünist Parti (MLKP) ve Maoist Komünist Parti’nin (MKP) de Gezi direnişine katıldığından bahsediliyor.

İddianamede Çarşı üyesi sanıkların da Atatürk Kültür Merkezi’nin (AKM) üzerine bu örgütlerle birlikte pankart astığı belirtilerek, şöyle bir bağ kuruluyor:

“Bu soruşturmanın konusunu oluşturan Çarşı grubu pankartının da diğer pankartlarla birlikte yer aldığı, her ne kadar birbirinden farklı gruplar gibi görünse de her bir grubun amaçladığı sonucun aynı olduğu…”

Savunmalarında polisle çatıştıklarını kabul etmeyen sanıklar, aksine polise yardımcı olmaya çalıştıklarını, telefon konuşmalarının birçoğunun şaka mahiyetinde olduğunu, bazı konuşmaların da yanlış anlaşıldığını belirterek suçlamaları reddetti.

İMC



Çarşı grubu, 'darbe' suçlamasıyla hakim karşısında


Gezi Parkı protestolarıyla ilgili olarak, Beşiktaş taraftar grubu Çarşı'nın bazı mensuplarının da bulunduğu 35 kişi hakkında 'darbe' suçlamasıyla açılan davanın ilk duruşması bugün görülüyor.

Taksim’deki Gezi Parkı’nın bulunduğu alana bir alışveriş merkezi ve eski Topçu Kışlası’nın replikasının inşa edilmesine yönelik çalışmalara karşı başlayan ve sert polis müdahalelerinin ardından ülke geneline yayılarak günlerce süren protestolarla ilgili davalardan bir başkası bugün başlıyor. Aralarında Beşiktaş taraftar grubu Çarşı'nın bazı mensuplarının da bulunduğu 35 kişi hakkında ‘darbe’ suçlamasıyla açılan davanın ilk duruşması bugün görülecek. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından görülecek davada 9 polis de ‘şikayetçi’ sıfatıyla yer alıyor.

Gezi Parkı protestoları sırasında aldıkları inisiyatif ve yaratıcı eylem biçimleri nedeniyle bir kesimin büyük sempatisini toplayan Çarşı grubunun ‘darbecilik’ suçlamasıyla yargılanacak olması nedeniyle sosyal medya üzerinden de destek çağrıları yapılıyor. Pek çok twitter ve facebook kullanıcısı bugün İstanbul Adliyesi’nde görülecek duruşma sırasında Çarşı grubuyla dayanışma göstermek için Çağlayan’a gideceğini duyurdu. Galatasaray , Fenerbahçe ve diğer takımların bazı taraftar grupları da Çarşı Grubu’na destek ve dayanışma çağrısı yaptılar. Tekyumruk, Sol Açık, Kızıl Aslan gibi taraftar grupları duruşma nedeniyle Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi önünde olacaklarını duyurdular.

Dava öncesi Çarşı'ya destek için taraftarlar, Çağlayan'da bulunan İstanbul Adalet Sarayı önünde toplandı. Beşiktaş taraftarı bir grup, Çarşı pankartı açarak sloganlar eşliğinde adliye önüne geldi. Diğer takım taraftarları da destek için adliye önünde toplandı.


'AĞIRLAŞTIRILMIŞ MÜEBBET'
Türkiye tarihinde ilk kez bir taraftar grubu “cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs” iddiasıyla hakim karşısına çıkacak.

Tutuklu sanığın bulunmadığı davaya ilişkin olarak hazırlanan iddianamede, “sanıkların eş güdümlü olarak Ankara ve İstanbul'daki Başbakanlık ofisini ele geçirerek, yabancı basın organlarına da ülkedeki zafiyet görünümü görüntüleri servis etmek sureti ile dış destek de alarak amaçlarına ulaşmaya çalıştıkları" iddia ediliyor.
‘Hükümet darbesi’yle suçlamayla sanıklar hakkında ağırlaştırılmış müebbet cezası isteniyor.

Eylül ayında, iddianamenin mahkemeye sunulmasının ardından Çarşı grubu tarafından yapılan açıklamada savcının iddiaları reddedilmiş ve suçlamalar için “Bu bir trajedi değil komedidir" denilmişti.

Çarşı grubundan 22 kişi Haziran 2013’te Gezi protestoları ile ilgili soruşturma kapsamında gözaltına alınmış, bu kişilerin tamamı serbest bırakılmıştı.

Radikal



Berkin Elvan'ın ailesi Çarşı davasına alınmadı


Gezi eylemleri sırasındaki eylemler nedeniyle 'darbe' suçlamasından yargılanan Beşiktaş Çarşı davasının bugün başlayan ilk duruşmasında Berkin Elvan'ın anne babası da katılmak istedi. Ancak baba Sami Elvan ve anne Gülsüm Elvan duruşma salonu girişinde durduruldu. Salonun küçük olması gerekçe gösterilerek iki isim de alınmadı. Devreye CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün girdi. Aygün'ün çabaları sonucu Berkin Elvan'ın annesi Gülsüm Elvan salona alındı, baba Sami Elvan ise giremedi.



Radikal












17 Aralık soruşturmasına yönelik takipsizlik kararına yapılan itiraz reddedildi. Böylece Rıza Sarraf, Barış Güler ve Kaan Çağlayan'ın da aralarında bulunduğu 53 kişi hakkındaki takipsizlik kararı kesinleşti.


İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından '17 Aralık soruşturması'na yönelik takipsizlik kararına yapılan itiraz reddedildi. Böylece Rıza Sarraf , Barış Güler ve Kaan Çağlayan'ın da aralarında bulunduğu 53 kişi hakkındaki takipsizlik kararı kesinleşti.

Aralarında Rıza Sarraf, Barış Güler ve Kaan Çağlayan'ın da bulunduğu “17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk” soruşturmasının takipsizlik kararına yapılan itiraz reddedildi. Dosyanın tek müştekisi olan eski Fatih Emniyet Müdür Yardımcısı Orhan İnce, 10 Kasım tarihinde Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu savcısı Ekrem Aydıner tarafından verilen takipsizlik kararına itiraz etmişti. İtirazın reddi ile birlikte takipsizlik kararı

Orhan İnce'nin Avukatı Özcan Karakoç tarafından verilen 64 sayfalık itiraz dilekçesinde, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın takipsizlik kararının kanunlara, Anayasa'ya, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne, Uluslararası sözleşmelere, hukukun genel normlarına ve tüm kamu vicdanına açıkça aykırı olduğu öne sürülmüştü. Orhan İnce dışında İzzettin Çelik, Şaban Saimler, Sema Bayraktar, Ayşe Tosun, Tülay Cengiz, Ayla Tokmak, Meltem Ayran, Atıf Aydın, Muğla Barosu Başkanlığı, Hüseyin Öztürk, Sevil Turan, Cüneyt Akaltın, Şemime Azazi, Arif Ali Cangı, Banu Dalgıç Cangı, Mehmet Yıldırım Aycan, Bahtiyar Alkan, Ercan Demir, İzmir Barosu Başkanlığı, Fatma Saadet Bilir, Kahraman Bolat, Mahmut Tanal, Meryem Cemre Okandal, Nedime Okandal, Turhan Okandal, Ali Uysal, Mehmet Nurettin Oğuz, Ali Sarızayim, Mehmet Salıcı, Mesude Aslan, Ayşe Kuru, Filiz Ayaz, Suna Kılıçcı, Münevver Özgenç, Serdar Erkan, Tülay Gürbaba Kahraman, Sevgi Önal, Gülistan Evran, Veli Sağ, Sabahat Hülya Ölçer, Halkın Kurtuluş Partisi vekilleri tarafından da takipsizlik kararına itiraz edilmişti.

AYRI KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA KARAR VERİLDİ
Orhan İnce'nin itirazını bir ay sonra karara bağlayan İstanbul 6. Sulh Ceza Hakimliği, müşteki Orhan İnce'nin itirazını esas yönünden, diğer kişi ve kurumların itirazını ise usul yönünden reddetti. İstanbul 6. Sulh Ceza Hakimi Fevzi Keleş red kararında, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu tarafından verilen takipsizlik kararını hatırlatarak, “53 şüpheli hakkında kamu adına soruşturma yürütüldüğü, yapılan soruşturma neticesinde yukarıda bahsedilen tarih ve no ile tüm şüpheliler hakkında ayrı ayrı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği görülmüştür" görüşüne yer verdi.

'ORHAN İNCE HARİCİNDE DİĞERLERİ TARAF DEĞİL'
Başsavcılığın takipsizlik kararına aralarında müşteki Orhan İnce'nin de aralarında bulunduğu bazı kişiler ve kurumlarca itiraz edildiği hatırlatılan kararda, “İtiraz eden kişilerden Orhan İnce'nin suç tarihinde emniyet müdürü olarak görev yaptığı, dosyada müşteki sıfatı ile ifadesinin alındığı, diğerlerinin ise dosyanın tamamında ya da kısmen soruşturma esnasında görev yapan kolluk görevlileri ile dosyanın mağduru olmayan kişi ya da kuruluşlar oldukları, dosya kapsamında taraf sıfatlarının bulunmadığı anlaşılmıştır" denildi.

CMK'nın 173/1 maddesinin itiraz hakkını suçtan zarar gören kişilere verdiği hatırlatılan itirazın reddi kararında, “Bu madde itiraz hakkını esasta suçtan zarar gören şikayetçiye ve şikayetçisi bulunmayan hallerde karar veren Cumhuriyet Savcısının bağlı olduğu Ağır Ceza Mahkemesi nezdindeki Cumhuriyet Başsavcısına vermiş bulunmaktadır. Bunun dışında yasal olarak karara itiraz hakkı başkalarına tanınmamıştır" ifadelerine yer verildi.

Bu nedenle müşteki Orhan İnce haricindeki kişilerin itiraz haklarının bulunmadığı belirtilen kararda, “Orhan İnce'nin dosyada müşteki olarak ifadesinin bulunduğu anlaşılmakta ise de Orhan İnce'nin şikayetçi olduğu konunun dosyanın tamamına dair olmadığı anlaşılmakla, dosyanın Orhan İnce yönünden sadece kendisine ilişkin kısmı ile incelenmesi gerekmektedir.

Müşteki Orhan İnce şikayet ve itiraz dilekçelerinde dosyada şüpheli olarak isimleri geçen Rıza Sarraf, Barış Güler ve Muammer Güler hakkında önce tayinini İstanbul dışındaki illere çıkarttıkları, akabinde de meslekten ihraç edildiği gerekçesi ile şikayetçi olmuştur. Öncelikle Muammer Güler'in milletvekili olması nedeniyle hakkındaki soruşturma dosyası Türkiye Büyük Millet Meclisi Soruşturma Komisyonu'na gönderildiği, bu hususta Cumhuriyet Savcılığının soruşturma yetkisinin bulunmadığı, böylelikle de Muammer Güler hakkında herhangi bir değerlendirme yapılmasının hukuken mümkün olmadığı açıktır. Diğer iki şüpheli Rıza Sarraf ve Barış Güler hakkındaki şikayetin değerlendirilmesinde her iki şüphelinin de müşteki Orhan İnce'nin tayin edilmesi ya da meslekten ihraç edilmesi olayında herhangi bir yetkilerinin bulunmadığı görülmektedir. Bu durumda her iki şüpheli hakkında da hukuken atfedilecek suç teşkil eden bir eylem bulunmadığı yönündeki kovuşturmaya yer olmadığına dair karar usul ve yasaya uygundur" denildi.

Orhan İnce dışındaki kişiler ve kuruluşlarının itiraz hakları bulunmadığı için bu kişilerin itirazını “Usul yönünden" reddeden Fevzi Keleş, Orhan İnce'nin itirazını da, “Takipsizlik kararı usul ve yasaya uygun" olduğu gerekçesi ile “Esas yönünden" reddetti.

Takipsizliğe yapılan itirazın reddi ile 53 kişi hakkında verilen takipsizlik kararı kesinleşti.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 17 Aralık 2013 tarihinde yapılan operasyon ile işadamı Rıza Sarraf, eski bakan Zafer Çağlayan'ın oğlu Kaan Çağlayan, Muammer Güler'in oğlu Barış Güler'in de aralarında bulunduğu 53 kişi gözaltına alınmıştı. Aralarında Barış Güler, Rıza Sarraf, Kaan Çağlayan'ın da bulunduğu bazı kişiler bir süre tutuklanarak cezaevine gönderilmişti. Soruşturmayı yürüten İstanbul Cumhuriyet Savcısı Ekrem Aydıner, geçtiğimiz aylarda 53 kişi hakkında takipsizlik kararı vermişti.

(DHA)
'Onuru olan biri asla yoksul değildir'



Macaristan birkaç gündür, ölümünün ardından, Budapeşte’de sokakta yaşadığı bir belediye bankının üzerine kitabesi dikilen bir evsizi konuşuyor.

Kitabede şunlar yazıyor: "hayatının son iki yılını SÁNDOR ÁBRAHAM burada geçirdi. Emekli bir madenciydi. Gururlu ve edebiyat aşığı bir insandı! Onuru olan biri asla yoksul değildir".

Budapeşte'nin zengin semtlerinden birinde sokaktaki bu sıradan bank o günlerde, onun anısına yakılan mumlarla doldu.

Ve ardından yine kimin hazırlattığı bilinmeyen bir kitabe, onun anısını yaşatmak için banka iliştirildi.

Çevre sakinleri, son iki yılını bu bankın üzerinde yaşayarak geçiren bu "evsizde" ne bulmuşlardı?

Edebiyat aşığı bir evsiz

Görgü tanıklarının, çevre sakinlerinin anlattıkları gazetelere, televizyon programlarına yansımaya başladı:

"İki yıl kadar önceydi. Bir gün ansızın bu bankın üzerinde gördük onu. Kimsesizdi, konuşmadan, gelip geçene laf atmadan, dilenmeden orada öylece oturuyordu. Orayı mekân edinmişti yani".

"Yakında oturuyorum, gelip geçerken bakardım. Farklıydı. Boş şişeleri topluyor, onları geri götürüp eline geçen parayla karnını doyuruyordu. Boş zamanlarında sürekli kitap okuyordu.

"Tam karşıdaki evde oturuyorum. Çok düzenliydi. Geceleri orada uyuyordu. Ama akşam, üzerine örttüğü battaniyesini sabah hep toplar, katlar, bankın altında eşyalarını tuttuğu valize koyardı. Bir gün elinde bir süpürgeyle gördük onu. Bankın çevresini süpürdü, temizledi. Sonra da bu temizlik işini her gün yapmaya başladı. Yakınlardaki dükkânların önünü, karşıdaki bankanın çevresini de süpürüyordu. Sanırım ona bu nedenle dükkân sahipleri birkaç kuruş veriyorlardı."



"Gelip geçerken onu süzerdim. Bir gün göz göze geldik. Bakışlarında ne bir yakarış, ne de bir alttan alış vardı. Eşit insanlar birbirine nasıl bakarsa o da öyle bakıyordu. O bakışın etkisinden kurtulamadım. Bu adamda ne olabilirdi ki, öyle bakıyordu. Eninde sonunda sokakta yaşayan bir dilenci değil miydi? Tabii dilendiğini görmedim, ama nihayetinde sokakta yaşayan bir evsizdi".

"Karşıdaki dükkânda çalışıyorum. Kitap okuduğunu görüyordum sürekli. Önceleri başkalarına kendini kültürlü göstermek için elinde kitap tuttuğunu düşündüm. Ama gelip geçene aldırmadan okuduğunu da ayırt edebiliyordum. Nasıl böyle kaygısızca kitap okuyabilirdi? Başının üzerinde bir çatı bile yokken? Bir gün yanına gittim. Kitabı ben de severim. Elinde bildiğim bir kitap vardı. Selam verip yanına oturdum ve bir buçuk saat kitap üzerine konuştuk."

Şu yukarıdaki şirkette çalışıyorum. Her gün buradan geçerken onu görürdüm. Havalar soğumuştu. Bir gün evden gelirken, kocamın zaten artık giymediği sıcak bir paltosunu getirdim. Ona uzattım, "bunu ister misiniz" dedim. Bana baktı, gülümsedi, teşekkür etti. Samimiydi, ama bir dilencinin şükranı yoktu gözlerinde. Şaşırdım".

Hoş sohbet bir insan

"Bir sokak yukarıda yaşıyorum. Emekliyim. Onu bir süredir takip ediyorum. Havalar iyice soğuyunca ona gün aşırı yemek getirmeye başladım. Onunla olan sohbetlerimin tadını unutamıyorum. Hayatı hakkında konuşmak istemezdi. Taşradan geldiğini, emekli olduğunu biliyorum sadece. Evi yoktu. Neden evsiz kaldığını kimseye anlatmadı. Bu onun sırrıydı ve kendisine kimsenin acımasını istemiyordu."

"Liseye gidiyorum. Bir gün elinde, edebiyat dersimizde zorunlu olarak okutulan bir kitap gördüm. Zaten selamlaşırdık. Yahu bunda ne buluyorsun da okuyorsun? Bizim için okunması zorunlu, ona rağmen okumuyoruz, dedim. Eliyle bankını işaret etti. Oturdum. Bana o kitabın hiç görmediğim bir yönünü anlattı. Bir edebiyat hocası gibiydi."

"Evsizlerin zorunlu olarak belediye tarafından toplandığı belediye pansiyonlarına gitmek istemezdi. Bir kez orada uyudum, her şeyimi çaldılar demişti. Soğuk kış gecelerinde karşıdaki iş merkezinin havalandırmasının çıkışına gider, orada ısınırdı. Sonra geri dönerdi. Bir gün elinde yüzünde şişlikler morluklar gördüm, ne oldu dediğimde, ıstırapla gülümsedi, önemli değil dedi."

Evsiz ama onursuz değil

"Son günlerde neşesini kaybetmişti. Zamanının çoğu kısmını bankın üzerinde yatarak geçiriyordu. Bir gün C vitamini falan götürdüm. Kalktı, oturdu, teşekkür etti. Acı çekiyordu belliydi, ama yakınmadı".



"Aşağıdaki manavın orada çalışıyorum. Bir gün ansızın geldiği gibi kayboldu. Kimse nereye gittiğini anlamadı. Varlığıyla olduğu gibi yokluğuyla da bizi etkiledi. Eksikliğini duymaya başladık. Sonra da bir gece işte bu kitabeyi biri bu banka iliştirmiş. Ölmüştü. Nasıl yaşadıysa, öyle yani gururla aramızdan ayrıldı."

Sándor Ábraham'ın öyküsü sıradan sokak öyküsü mü?

Evet, bir yanıyla sıradan bir sokak öyküsü.

Ama diğer yandan da Budapeşte'de ve hatta Avrupa'nın pek çok başkentinde, evsizlerin, birer vebalı gibi şehir merkezlerinden sürüldüğü bir ortamda bizlere çok temel bir gerçeği anlattığı için sanırım çok önemli bir ders.

Sokağa düşmenin, kişinin gururunu ve insan olma onurunu terk etmesi için yeterli olmadığını gösteren bir öykü.

Her şeye rağmen bir bayrak gibi taşınan bu onurun çevredeki insanların değer yargılarını değiştirebileceğinin de bir kanıtı.


Tarık Demirkan
Budapeşte, Macaristan
Şenol Kazancı (sağda) Erdoğan'ın danışmanlarından Mustafa Varank ile.


AKP'ye yakın kaynaklardan edinilen bilgiye göre; Kemal Öztürk'tan boşalan Anadolu Ajansı (AA) Genel Müdürlüğü koltuğuna eski Başbakan Danışmanı Şenol Kazancı getirilecek.

@Akkulis adlı Twitter hesabından "Şenol Kazancı Anadolu Ajansı Genel Müdürlüğüne getirildi" mesajı paylaşıldı, akşam saatlerinde de Kazancı'nın AA’nın yarın toplanacak yönetim kurulu toplantısının ardından resmen genel müdür olarak atanacağı duyuruldu.

BİLAL ERDOĞAN İLE AYNI OKULDA OKUDU
TV Net’in eski genel yayın yönetmeni olan Kazancı, 2011'de başbakanlık müşavirliği görevini üstlenmişti. Kazancı, kısa zaman önce Cumhurbaşkanlığı Kurumsal İletişim Daire Başkanı olarak atanmıştı. Kazancı ayrıca, AKP hükümetine yakınlığıyla bilinen Yeni Şafak gazetesinde köşe yazarlığı yapıyor.

AKP İstanbul İl Gençlik Kolları’nın Kurucu Başkanı olan Kazancı, Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın okuduğu Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi’nden mezun oldu.

ERDOĞAN VE OĞLU İÇİN ARAZİ TAKİBİ YAPIYOR
Yolsuzluk operasyonları sonrasında internete sızdırılan ses kayıtlarında Tayyip Erdoğan ve Bilal Erdoğan'ın arazi takibi yaparak İstanbul'u parsellediği, işlerini de Şenol Kazancı'nın yürüttüğü iddia edilmişti. Şenol Kazancı ve Bilal Erdoğan arasında geçen telefon görüşmesinde Kazancı'nın adı, Erdoğan adına İstanbul'da değerlenmesi muhtemel arazileri önceden satın aldıran kişi olarak geçiyordu. Kayıtlara göre, hangi icraat nereye yapılacaksa gizli bir şekilde Kazancı'ya bildirildiği ve böylece Kazancı'nın tüm arazileri önceden ucuza aldırdığı öne sürülüyordu.

FUAT AVNİ: SAHTE HESABIYLA GÜL'E HAKARET EDİYOR
Özellikle yolsuzluk soruşturmalarının ardından kabine içinden paylaştığı bilgilerle Twitter fenomeni olan Fuat Avni, Kazancı'nın Twitter'da @Bey__Efendi hesabını kullandığını ve buradan dönemin cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e hakaretl mesajları paylaştığını iddia etmişti. Fuat Avni, “Danışmanlar, Arınç ve Gül'ü karalama kampanyası başlattı. Şenol Kazancı'nın kullandığı @Bey__Efendi hesabı Gül'e en ağır hakareti ediyor” demişti.

Birgün




Kobanê’de savaşırken yaşamını yitiren MLKP'li Sibel Bulut için Ankara, Adana ve Antep’te açılan taziye çadırlarına polis saldırdı. Ankara’da 6, Adana’da ise 15 yurttaş gözaltına alındı



Kobanê Direnişi’nde yaşamını yitiren MLKP'li Sibel Bulut için Ankara ve Adana'da ESP tarafından açılan taziye çadırlarına polis saldırdı. Her iki ilde de polisin saldırısına maruz kalan ESP'lilerden 21 kişi gözaltına alındı.

Ankara Konur Sokak'ta taziye çadırı açan ESP'lilere polis, “yukarıdan gelen karar” gereği çadırın kaldırılmasını istedi. ESP'lilerin çadırı kaldırmayacaklarını bildirmelerinin üzerine, hem Yüksel Caddesi hem de Konur Sokak’tan giren çevik kuvvet polisi saldırıya geçti.

Saldırı sonucunda çadır dağıtılırken, ESP üyeleri Ozan Özgenler, Ali Haydar Akdeniz, Mehmet Ali Tosun, Hasan Yeşildağ, Fuat Uygur ve soyadı öğrenilemeyen Hacer adlı kadın gözaltına alındı.

ADANA'DA 15 GÖZALTI
Adana’da da İnönü Parkı’nda açılan çadıra da polis saldırısı gerçekleşirken, saldırı sonucunda ESP ve SYKP üyesi 15 kişi gözaltına alındı. Antep’te de Yeşilsu Parkı’nda açılmak istenen taziye çadırı polis tarafından engellendi.


ESP, Twitter hesabından yaptığı açıklamada polis saldırılarını gün içinde protesto edeceklerinin altını çizdi.

Birgün

Yıllara Göre

  • 2015



Günlere Göre

  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
  • 6
  • 7
  • 8
  • 9
  • 10
  • 11
  • 12
  • 13
  • 14
  • 15
  • 16
  • 17
  • 18
  • 19
  • 20
  • 21
  • 22
  • 23
  • 24
  • 25
  • 26
  • 27
  • 28
  • 29
  • 30
  • 31


Yıllara Göre

  • 2015



Günlere Göre

  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
  • 6
  • 7
  • 8
  • 9
  • 10
  • 11
  • 12
  • 13
  • 14
  • 15
  • 16
  • 17
  • 18
  • 19
  • 20
  • 21
  • 22
  • 23
  • 24
  • 25
  • 26
  • 27
  • 28
  • 29
  • 30


Yıllara Göre




Günlere Göre

  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
  • 6
  • 7
  • 8
  • 9
  • 10
  • 11
  • 12
  • 13
  • 14
  • 15
  • 16
  • 17
  • 18
  • 19
  • 20
  • 21
  • 22
  • 23
  • 24
  • 25
  • 26
  • 27
  • 28
  • 29
  • 30
  • 31


Yıllara Göre

  • 2015



Günlere Göre

  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
  • 6
  • 7
  • 8
  • 9
  • 10
  • 11
  • 12
  • 13
  • 14
  • 15
  • 16
  • 17
  • 18
  • 19
  • 20
  • 21
  • 22
  • 23
  • 24
  • 25
  • 26
  • 27
  • 28
  • 29
  • 30
  • 31


Yıllara Göre




Günlere Göre

  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
  • 6
  • 7
  • 8
  • 9
  • 10
  • 11
  • 12
  • 13
  • 14
  • 15
  • 16
  • 17
  • 18
  • 19
  • 20
  • 21
  • 22
  • 23
  • 24
  • 25
  • 26
  • 27
  • 28
  • 29
  • 30


Yıllara Göre




Günlere Göre

  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
  • 6
  • 7
  • 8
  • 9
  • 10
  • 11
  • 12
  • 13
  • 14
  • 15
  • 16
  • 17
  • 18
  • 19
  • 20
  • 21
  • 22
  • 23
  • 24
  • 25
  • 26
  • 27
  • 28
  • 29
  • 30
  • 31


Yıllara Göre

  • 2015



Günlere Göre

  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
  • 6
  • 7
  • 8
  • 9
  • 10
  • 11
  • 12
  • 13
  • 14
  • 15
  • 16
  • 17
  • 18
  • 19
  • 20
  • 21
  • 22
  • 23
  • 24
  • 25
  • 26
  • 27
  • 28
  • 29
  • 30



Yıllara Göre




Günlere Göre

  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
  • 6
  • 7
  • 8
  • 9
  • 10
  • 11
  • 12
  • 13
  • 14
  • 15
  • 16
  • 17
  • 18
  • 19
  • 20
  • 21
  • 22
  • 23
  • 24
  • 25
  • 26
  • 27
  • 28
  • 29
  • 30
  • 31



Yıllara Göre




Günlere Göre

  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
  • 6
  • 7
  • 8
  • 9
  • 10
  • 11
  • 12
  • 13
  • 14
  • 15
  • 16
  • 17
  • 18
  • 19
  • 20
  • 21
  • 22
  • 23
  • 24
  • 25
  • 26
  • 27
  • 28
  • 29


Yıllara Göre

  • 2015



Günlere Göre

  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
  • 6
  • 7
  • 8
  • 9
  • 10
  • 11
  • 12
  • 13
  • 14
  • 15
  • 16
  • 17
  • 18
  • 19
  • 20
  • 21
  • 22
  • 23
  • 24
  • 25
  • 26
  • 27
  • 28
  • 29
  • 30
  • 31

Günlerdir sosyal medyada yapılacağı konuşulan Cemaat operasyonu başladı.

İlk olarak Eskişehir ve Van'da başlayan operasyon kapsamında savcılığın verdiği bilgiye göre 31 kişinin gözaltına alınacağı açıklandı.

İşte dakika dakika gelişmeler:

18:33

CHP Sözcüsü Haluk Koç Cemaat operasyonlarını değerlendirirken, “Haksızlık kimin kapısını çalarsa çalsın CHP olarak karşı çıkarız ve mağdurun yanında oluruz. Efendim bugünün mağdurları dün şunu yaptı. O onların bileceği iş. Ama bugün kim bir hukuksuzlukla karşı karşıya ise CHP o hukuksuzluğa uğrayanların yanında yer alır. Hukuk devleti, iktidarların günlük ihtiyaçlarına göre özel hukuk düzenledikleri, hukuku kullanarak kendi üzerindeki şaibeleri, kuşkuları dağıttığı bir rejimin adı olamaz. Biz demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla işlemesini şiar edinmiş bir parti olarak hiçbir medya organına bu şekilde bir baskı oluşturulmasını asla kabul etmiyoruz. Ergenekon, Balyoz, Ayışığı, Odatv, casusluk davası gibi bir takım kurgulanmış, tezgahlanmış davaların hukuk içerisinde nasıl çürüdüğüne Türkiye tanık oldu. Bugün de benzer sonuçların aynı şekilde bir çürümeyle sonuçlanacağını da görüyoruz.” dedi.

18:20

Zaman gazetesinin eski yazarı Hüseyin Gülerce, sosyal medyadan yaptığı açıklamada ifade vermeye yarın gideceğini açıkladı. Gülerce'nin açıklaması şöyle: "İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 14 Aralık Soruşturması ile gili Basın Açıklamasından şimdi haberdar oldum. Gözaltına alınacaklar, listesinde benim de ismim var. Şu ana kadar bir işlem yapılmadı. Yarın öğleden önce Adliye'ye gidip Savcılığa ifade vermeyi düşünüyorum."

18:12

CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce, Cemaat'e yapılan operasyonu şu sözlerle değerlendirdi:

"Bu ülke soyuluyor, bu ülke bir karanlığa doğru gidiyor. Yargı bitmiş. Bakın cemaat için 'Ne istediler de vermedik' diyorlardı, bugün 'Terör örgütü', 'Paralel yapı' diyorlar. Bugün de operasyon yapmışlar. 'Bana muhalif kim varsa içeri atarım' diyor. Kendi eski milletvekilini tutukladılar. Türkiye'nin bu kuşatılmışlıktan kurtulması lazım."

18:07

İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Cemaat operasyonuyla ilgili açıklama yaptı.

Perinçek'in açıklaması şöyle:

"İçeriye alınan Mutlu Ekizoğlu, Tufan Ergüder gibi isimler, geçmişte TSK’ya tertibi kuranların önde gelenlerinden. Bu insanlar sıradan insanlar değil. Geçmişte kurulan tertiplerin kurucularından. Tabi biz yine de suçlu demiyoruz. Türk yargısı yargılayacak ve karar verecek. Demokratikleşme adına buna ihtiyacımız var. Gladyo’nun toptan temizlenmesi lazım. Ne yapılırsa İşçi Partisi bunu destekleyecek. Tabi bunlar hukuk çerçevesi içinde yapılmalı. Fethullah suç örgütü kavramını Milli Güvenlik Kurumu saptadı. Burada kimlerin imzası var. Türk Silahlı Kuvvetleri komutanlarının imzası var. Bu sadece Erdoğanların işi değil. Siz Silivri’de büyük bir tertibi çökerttiniz, şimdi onun devamı geliyor.
Bizleri içeriye Erdoğan, Gül, Gülen attı. Silivri mahkemelerinde de açıkladım. Gladyo’nun bir numarası Abdullah Gül, iki numarası Tayyip Erdoğan, üç numarası Fethullah Gülen. F-tipi ile mücadele devam ederse, bu iş en sonunda Erdoğan’ın yakasına yapışacak."

17:13

CEMAAT'İN GAZETECİLER VE YAZARLAR VAKFI'NDAN KAMUOYUNA DUYURU

Vakfın yaptığı açıklamanın bir kısmı şöyle: “Türkiye'de demokrasinin adım adım buharlaştırılması sürecinde vahim bir aşamaya geçilmiş bulunuluyor. Halkın haber alma özgürlüğüne hizmet etmek için anayasal sınırlar içerisinde görevini yapan gazetecilere bile pervasızca evrensel basın özgürlüğü kriterleri ayaklar altına alınarak cadı avı yapılmaktadır. Adliyeye gidip haklarında bir soruşturma olup olmadığını sordukları halde, kendilerine yanlış beyanda bulunulup yok denildikten bir iki gün sonra, kaçacaklar algısı oluşturmak, yıldırmak ve susturmak için gazete ve TV'lere polis baskınları yapılması demokratik hukuk devletlerinde yetkililerin aklından bile geçemeyecek bir zorbalıktır.”

16:56

Avrupa Parlamentosu (AP) Başkanı Martin Schulz, Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı’nın gözaltına alınmasına tepki gösterdi.

Schulz, Twitter’de yaptığı açıklamada #Özgürbasınsusturulamaz etiketini kullanarak gözaltılara tepki gösterdi. Zaman’a yapılan baskının ‘çok kaygı verici’ olduğunu vurgulayan Schulz, Türkiye ve basın hürriyetinin farklı yönlere gittiğini ifade etti.


16:38

CHP Cezaevi Komisyonu üyeleri, CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağababa, Parti Meclisi Üyesi ve Manisa Milletvekili Özgür Özel, Erzincan Milletvekili Muharrem Işık ve Muğla Milletvekili Nurettin Demir 14 Aralık günü yapılan operasyonlar hakkında yazılı bir basın açıklaması yaptı.

O açıklama şöyle:

"Bugün "Gülen Cemaati"ne, "Hizmet Hareketi"ne yakın yazılı ve görsel basın kuruluşlarına yönelik yapılan operasyon, başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AKP kadrolarının yaratmaya çalıştığı algının aksine;

Ne terörle mücadeledir,

Ne bir suç örgütü'nün çökertilmesidir

Ne geçmişteki hukuksuz gözaltı, soruşturma, yargılama ve infazlardan hesap sormaktır

Ne de demokrasi I tarihimizin utanç tablosu Ergenekon, Balyoz, ODA TV, KCK, Askeri Casusluk ve diğer siyasi davalarla yüzleşmedir.

14 ARALIK HESAP GÜNÜ VEYA ADALET GÜNÜ DEĞİLDİR

Kimse bunun bir hesap günü yada bir adalet günü olduğunu da idda etmeye kalkmasın.

Eğer tüm bunlarla bir yüzleşme, bir hesaplaşma olacak, masum insanların hayatlarını, evlatlarının çocukluklarını, eşlerinin sağlıklarını yutan bu kara delikten hesap sorulacaksa burada esas hesabı verecek olan AKP kadroları ve dönemin Başbakanı Erdoğan'dır.

CHP soruşturmanın gizliliği derken; "Allah'ın bildiğini kuldan mı saklayacağız" diyenler

CHP özel hayatın gizliliği derken; "özel değil genel genel" diyenler

CHP masumiyet Karinesi derken; "ateş olmayan yerden duman çıkmaz" diyenler

Oğullarının yatak odalarında kasa kasa rüşvet paraları çıkınca,

Asrın en büyük yolsuzluğunda buzdağının sadece üstü görününce,

Bir yüzükle ve yırtık ayakkabı ile siyasete girenlerin milyar dolarlık servete sahip olmasının asla helal ve meşru yollardan olmadığı ortaya çıkınca,

Kollarında yetim hakkıyla alınmış saat taşıyanlar, adaletin saatini geçen sene Aralık ayında (17:25)'te durdurdular.

Bugün yapılan operasyon;

17 ve 25 Aralık tarihlerinin yıl dönümünden önce basına sansür operasyonudur

Bugün yapılan operasyon;

17 ve 25 Aralık öncesinde tüm basına herkes ayağını denk alsın tehdididir

Bugün yapılan operasyon;

17 ve 25 Aralık öncesinde, yandaşına moral, muhalifine korku aşılamaya çalışan bir diktatörün polis ve yargıdaki yeni taşeronları eliyle şeffaflık ve temiz toplum taleplerine sopa göstermesidir.

Elbette yukarıda saydığımız davaların hesabı sorulacaktır,

Ancak bugünkü operasyon o davalardaki mağduriyetleri ve asıl sorumluluarı ortaya çıkarmaya yönelik değil, sansür ve sindirmeye yöneliktir. O süreç bizzat Erdoğan’ın emriyle başlamış ve yaşanmıştır; binlerce öğrenci, sendikacı, aydın, asker, bilimadamı, gazetecinin günahı boynuna asılmış, kanları eline bulaşmıştır.

CHP olarak 5 sene önce bu siyasi davalar açıldığında ne söylemişsek bugün de aynı şeyleri söylemeye devam ediyoruz.

14 ARALIK BİR BAŞLANGIÇ: OPERASYONUN ÇAPI BÜYÜYECEK

Herkes bilsin ki 17-25 Aralık operasyonları ile başlayan ve yıldönümünde 14 Aralık ile devam eden operasyonların devamı gelecektir. Bu süreç, sadece basına yönelik olarak kalmayacak, işadamları başta olmak üzere tüm toplumsal kesimleri içine alan bir sindirme ve yoketme operasyonuna dönüşecektir.

Bizlerden farklı bile düşünse bile iktidarın sopasıyla mağdur edilen tüm toplumsal kesimlerin yanında olduk olmaya devam ediyoruz. Bu nedenle, Toplumun tüm kesimlerini; bu algı operasyonuna karşı, gerçekleri ve vicdanı kurban etmemeye, bu sansürü kırmaya bu baskıya boyun eğmemeye ve direnmeye çağırıyoruz."

15:20

Anadolu Partisi Genel Başkanı Emine Ülker Tarhan Cemaat operasyonuna ilişkin açıklama yaptı.

Tarhan'ın açıklaması şöyle:

"Daha önce kol kola muhalifleri gizlice dinleyen, zindana atan, basılmamış kitapları yakarak susturan zalim yapı, halka karşı işlenen suçlardan dolayı değil, taraflardan birine karşı yönelen tehdit nedeniyle kavgaya tutuşmuştur.

İki taraf da mazlum değil bu açık. Belli ki, birisi toplumu sustururken, birisi küpünü doldururmuş. Kavga işte bundan çıkmış. “Muhaliflere her zulmü yapabilir, bana ses çıkartamazsın” diyen hükümet 17 Aralık 2013 tarihinde yollarını ayırdığı ortağına yönelik yeni bir operasyona girişmiştir. “Bu bir ihanet” demişti o günün başbakanı; ihanet ancak ortaklar arasında olur. Ortaklar birbirlerinin bütün açıklarını, tıpkı kardeş pehlivanlar gibi birbirlerinin oyunlarını bilirler. Suç ortaklarından biri konuşursa diğeri için çok ama çok tehlikeli olabilir. Yolsuzluk batağındaki iktidar için korku dağları bekliyor. Durum bu kadar basittir.

Peki, şimdi bize, bizim gibi iyi insanlara bu durumda ne düşüyor dersiniz? Oturma odamızda otururken bize, halka karşı birlikte işledikleri suçları düşünüp, “oh olsun” diyebilir miyiz? Hayır, bu bize yakışmayacağı gibi yukarıda değindiğimiz basit gerçeğin de gözden kaçırılmasına yol açar. Biz “adalet bir gün herkes için gerekli olur” diyenlerdeniz. İşte şimdi gerekti. Gerçekleşir mi? Bu düzeni "biz" kıramadığımız sürece çok zor. Çünkü ne yazık ki, tüm kurgular, tüm zeminler dün olduğu gibi bugün de hazırlandı. Yargıtay’a toplu atama bile kurgulandı. Ama şu açık bir gerçek ki, hayatlarının hiçbir döneminde demokrat ve adil olmayı düşünmeyenlere, her kim olursa olsun zalimler ile işbirliği yapanlara da adalet bir gün gerekecektir."

14:44

Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, Sivas’ ta operasyonla ilgili konuştu.

Yılmaz, “Gözaltılarla ilgili hakimin vermiş olduğu kararın şöyle bir gerekçesine baktım. Diyor ki, örgüt kuraraktan, örgüt marifetiyle bir örgüt oluşturuldu. Bu örgüt tehditle yıldırmayla baskıyla ve sahte belgeler üretilerekten ve kişilerin özgürlüklerinin kısıtlanması suretiyle hukuka aykırı fiillerde bulunduğu bundan dolayı da ilgili kişilerin gözaltına alınması doğrultusunda bir karar verildi" dedi. Bakan Yılmaz, “Bir bakalım hangi sahte belge düzenlendi, hangi kişi özgürlüklerinden alıkonuldu bu ortaya çıksın vatandaşımız görecektir. Vatandaşımız şunu da bilsin böyle bir operasyonun yapılacağı iki gün önceden biliniyor. Darbenin nasıl olduğunu Kemal Kılıçdaroğlu bilir, birde milletimiz bilir” dedi

14:28

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı operasyona ilişkin yaptığı açıklamada, "31 kişi hakkında gözaltına alınmaları talimatı verilmiştir. 12 kişi şu anda gözaltındadır. Listede Hüseyin Gülerce de bulunmaktadır" dedi. Gülerce, Beyaz TV'deki programında kendisinin listede olmasıyla ilgili şunları söylemişti:

"17 Aralık'tan bu yana olup bitenlere bakıldığında benim farklı bir duruşumun olduğu görülüyor. Hatta bu nedenle Mehtap TV'deki programım bitti, Zaman gazetesinden ayrıldım. Eğer liste doğruysa yani benim adım listede varsa ilk konuşacağım kişi savcı olur elbette. Ne suç isnat ediliyor bilmeden konuşmam doğru değil. Adım nasıl geçti bilmiyorum. Ama insan kendisini bilir. Suçlu olup olmadığını bilir. İddia neyse ben suçlusu olamam. Çünkü ben sadece yazı yazdım. Gazetecilik faaliyeti dışında hiçbir faaliyetim yok"

14:20

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından Cuma günü onaylanan 6572 sayılı Yasa gerekçe gösterilerek, "14 Aralık Operasyonu" kapsamında soruşturulacak şüpheliler ve avukatlarının soruşturma dosyasını incelemelerine ve dosyadan örnek almalarına kısıtlama getirildiği öğrenildi.

14:18

Cemaate yapılan operasyonda gözaltına alınacakların listesi ortaya çıktı. Listede Cemaat'e eleştiriler yönelten, eski Zaman gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce'nin de olması dikkat çekti.


14:07

Cemaat operasyonu kapsamında Tunceli, Mardin ve Şırnak'ta 1'er komiser, Şanlıurfa'da ise 1 polis memuru olmak üzere 4 polis gözaltına alındı.

13:30

Zaman gazetesi binasına yeniden polis geldi. Zaman gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı gözaltına alındı.


13:28

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Türkiye Gazeteciler Sendikası ortak bir açıklama yaparak basına yönelik gözaltıların halkın haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkına müdahale olduğuna dikkat çekti.
Açıklamada “Basın ve ifade özgürlüğü cezalandırılamaz" denildi.

12:30

Eski İstanbul Organize Şube Müdürü ve Siirt eski Emniyet Müdürü Mutlu Ekizoğlu avukatıyla teslim oldu.

12:15

Çağlayan Adliyesi etrafında güvenlik önlemleri arttırıldı. Operasyonun duyulması üzerine bazı guruplar adliyenin karşısında bulunan alanda toplanmaya başladı.

11:55

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş ile Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu Edirne’ nin Keşan ilçesi’nde Cemaat operasyonuna ilişkin soruları yanıtladı.

Kurtulmuş, ”Teferruatını bilmiyorum ne olduğunu hangi gerekçelerle bunlar yapılıyor ama sonuç itibariyle bakacağız yapılan işlemin sonucunu göreceğiz. Şuan da bir şey söylemeyi uygun görmüyorum” dedi.

Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu ise, Operasyonu sabah haberlerden duyduğunu belirterek, “Bir kere hukuk devletiyiz gerekli değerlendirmeleri süreç içinde kamuoyu da yapar. Yanlış yapan bedelini öder” diye konuştu.

10:50

AKP'den istifa eden milletvekili Hakan Şükür Zaman gazetesi binasına geldi.

10:38

İstanbul Emniyet Müdürlüğü binasının çevresindeki bazı yollar araç trafiğine kapatıldı.

10:20

STV'de yayınlanan "Tek Türkiye" dizisi senaristlerinden Elif Yılmaz ve Makbule Çam Alemdağ gözaltına alındı.

10:05
Hakim İslam Çiçek imzasını taşıyan gözaltı kararında zanlılara, "Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin egemenliğini ele geçirmek amacıyla baskı, yıldırma ve tehdit yöntemlerini kullanarak örgütsel yapı oluşturarak bu yapılanma altında iftira, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, belgede sahtecilik suçları..." yöneltildi.


09:44
Odatv, Şike, Ergenekon ve Balyoz operasyonlarını yöneten ekibin beyin takımı arasında yer alan Emniyet Müdürü Mutlu Ekizoğlu'nun adının da gözaltı listesinde olduğu öğrendi.

09:24
Soruşturma kapsamında aralarında polis ve medya çalışanlarının yer aldığı 10 kişinin gözaltına alındığı , gözaltı olaylarının devam ettiği öğrenildi.

09:20
Soruşturma dosyasında aralarında emniyet görevlisi ve medya çalışanlarının da yer aldığı yaklaşık 37 kişi hakkında gözaltı kararı bulunduğu, bunların 5'in farklı suçlamalarla zaten tutuklu bulunduğu, bu nedenle 32 kişilik bir gözaltı listesi olduğu belirtildi.

09:00
İstanbul Eski Terörle Mücadele Şube Müdürü ve eski Hakkari Emniyet Müdürü Tufan Ergüder gözaltına alındı.


08:36

Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca, Emniyet'e götürülüyor.

08:25
"Türkiye Cumhuriyeti egemenliğini ele geçirmek için örgütsel yapı oluşturmak" suçlamasıyla operasyonun başladığı öğrenildi. Operasyon İslam Çiçek tarafından yapılıyor.

08:10
Zaman gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı'nın ve Samanyolu Yayın Grubu Hidayet Karaca'nın evinde arama yapıldığı öğrenildi. Dumanlı ise Zaman gazetesinde beklemeye devam ediyor.

07:42
Polisler Zaman gazetesinde gözaltı yapmadan geri döndü.


07:27
Polisler Zaman gazetesi binasına geldi. Kalabalık slogan atarak polisleri karşıladı.

















06:30
Eskişehir ve Van'da başlayan operasyonda STV çalışanları gözaltına alındı.

Daha önce Tek Türkiye ve Şefkat Tepe dizisinin yapımcılığını yapmış olan Sungurlar dizisinin yapımcısı Salih Asan, Eskişehir'de gözaltına alındı.

Öte yandan Avukat Fikret Duran twitter'da paylaştığı mesajda Samanyolu TV çalışanlarına yönelik gözaltıların başladığını belirterek, Engin Koç'un Van'da evinden alındığını yazdı.

Odatv
CHP Sözcüsü ve Genel Başkan Yardımcısı Haluk Koç, AKP’li bakan ve milletvekillerinin yakınlarının KPSS’yi kazanamamalarına karşın “valilik özel kalem müdürlükleri” hüllesiyle devlete memur yapıldığı ifade etti. Koç, 85 kişilik “torpil” listesini de açıkladı.

Koç, CHP Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında, AK Parti’nin iktidar olduğu son 12 yılda KPSS’ye yaklaşık 20 milyon kişi girerken, bunların 610 bininin devlete memur olarak atanabildiğini belirtti. Buna göre, KPSS’de sınava girenlerin ancak yüzde 1.5’unun devlet kadrolarına yerleştirilirken, yüzde 98.5 dışarda kaldığını belirten Koç, KPSS sınavında başarı elde etmiş ancak atanamayan 20 gencin ise intihar ettiğini söyledi.

Memurlukta torpil iddialarını gündeme getiren Koç, “Devlete memur olmada torpil, yer değiştirme işlemlerinde torpil, istifa sonrası dönüş işlemlerinde torpil, mahalli idarelere zabıta ve itfaiye personeli alımında torpil, işçi alımında torpil, adalet bakanlığına memur alımında torpil, ek ödeme veren kurumlara geçişte torpil. Bu torpilin adı da AKP… Varsa AKP’den yakının, yandaşın, kartvizitin bu işlemleri yapmak senin için sudan kolay. Ama bunların hiçbirisi yoksa devlette çalışmayı ve yükselmeyi unutacaksın. Yani sana devlet hayal” diye konuştu.

“VALİLİKLER KÖPRÜ OLDU”

AK Parti’nin Türkiye’de iktidar olduğu günden bugüne torpilin işe girmenin bir numaralı anahtarı olduğunu ifade eden Koç, AKP’li bakan ve milletvekillerinin çocukları ve akrabalarının, hatta arkadaşlarının KPSS’yi kazanamamalarına karşın hüllelerle devlete memur yapıldığını iddia etti.

Bunun için valilik özel kalem müdürlüklerinin istisnai kadro olduğu için, devlet memurluğuna geçişte en önemli köprü vazifesi olduğunu belirten Koç, şöyle devam etti:

“KPSS’yi kazanamayan mahdumlar valilik özel kalem kadrolarıyla bir anda devletin memur kadrolarına atandılar. Tabi bu kadarla da kalmadı; mahdumlar, akrabalar, arkadaşlar devlete kapağı attıktan sonra da yeni organize işlere girdiler. Maaşlarını az bulan mahdum ve akrabalar iyi maaş alabileceklerini bildikleri üst kurullara geçiş yaptırıldı. Bu kurulların başında da Bu kurulların başında da Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı ve EPDK var. AKP’lilerin devlete geçişte köprü olarak kullandığı bir diğer kurum da Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar başkanlığı oldu. Bu kurulları TRT ve Yurt-Kur izliyor. Yani devletin bu kurum ve kuruluşları AKP’nin adeta çiftliğine dönüştürüldü.

Bu durumda gariban vatandaşlarımız da haklı olarak şu soruyu soruyor, ‘KPSS varsa neden torpil var, torpil varsa neden KPSS var?’. KPSS’nin adını değiştirelim DTBS yapalım, ‘Devlet Torpillileri Belirleme Sınavı.”

TORPİL LİSTESİNİ AÇIKLADI

Koç, basın toplantısında, “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’da dahil AK Partili bakan ve milletvekillerinin yakınlarının devlete kadrolarına nasıl kaydırıldıklarını” da liste halinde açıkladı. Buna göre;

“Erdoğan’ın teyzesinin oğlu İbrahim Er ilköğretim müfettişi iken, AK Parti’nin iktidara gelmesinin ardından MEB ilköğretim Genel Müdür Yardımcılığı’na sonrasında da ilköğretim Genel Müdürlüğü görevine getirildi. 2011 yılında ise Danıştay tarihinde belki de bir ilk olarak bir ilkokul öğretmeni Danıştay üyesi yapıldı. Erdoğan’ın teyzesinin diğer oğlu da Recep Ali Er sınıf öğretmeni iken 2013 yılında da KYK Genel Müdür Yardımcısı yapıldı.

Erdoğan’ın 2 yıllık itfaiyecilik mezunu olan akrabası Recep Ali Erdoğan şu anda KOSGEB İnsan Kaynakları Dairesi Başkanı olarak görev yapıyor.

Erdoğan’ın Avukatı Muammer Cemaloğlu’nun eşi Berna Cematoğlu, Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nda memur olarak çalışıyor. Erdoğan’ın Özel Kalem Müdürü Hasan Doğan’ın yeğeni Burhan Doğan Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nda uzman yardımcısı yapıldı.

Erdoğan’ın AKP Genel Başkanlık Makamındaki Özel Kalem Müdürü Fatih Can’ın kardeşi, Ömer Faruk Can, sınavsız olarak Telekominikasyon iletişim Başkanlığı’nda (TİB) işe alındı ve uzman yapıldı.

Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın Kartal İmam Hatip Lisesi’nden arkadaşı İbrahim Eren ATV’den Başbakanlığa alınıp istisnai kadrodan memur yapıldıktan sonra TRT Genel Müdür Yardımcılığı görevine getirildi.

TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in oğlu Ahmet Çağrı Çiçek, 2000 yılında TBMM Dış ilişkiler ve Protokol Müdürlüğü’nde işe başladı, SPK’da Sermaye Piyasaları Daire Başkanı oldu, Mayıs 2012’de de EPDK üyeliğini getirildi.

Başbakan Bülent Arınç’ın danışmanı Metin Karadağ, TİB’e kaydırılarak uzman yapıldı.

BUNLAR DA BAKANLARIN

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın Akif Büyükergene Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nda uzman olarak çalışıyor.

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in amcasının oğlu Mehmet Veysi Şimşek, Batman’da tarım işleri uğraşan bir kişi idi. Veysi Şimşek önce Hazine Müsteşarlığında gayrı resmi danışman yapıldı. Mehmet Şimşek Maliye Bakanı olduktan sonra ise Veysi Şimşek Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar

Başkanlığı’nda başkan müşaviri yapıldı.

Şimşek’in baldızı Coğrafya Öğretmeni Esin Kara herhangi bir sınava girmeden TOKİ’de göreve başlatıldı. Baldızının eşi Avrupa Birliği Bakanlığı’na müşavir olarak alındı.

Milli Savunma Bakanı ismet Yılmaz’ın abisinin bacanağı Mustafa Yaman, sınavsız olarak TİB’de işe alındı ve uzman yapıldı.

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın yeğeninin eşi Ahmet Onur Ak, KOSGEB’te işe başlatıldı. Halihazırda Bakan Danışmanı olarak görev yapıyor.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakan Faruk Çelik’in yeğeni Ahmet Toraman, Diyanette imam iken Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nda işe başlatıldı.

Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli’nin bacanağı Orhan Öğe, Savunma Sanayii Müsteşarlığı’nda Müsteşar Yardımcılığı görevine atandı.

ÖNCE ŞIRNAK VALİLİĞİ SONRA GENÇLİK VE SPOR BAKANLIĞI

İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın kız kardeşi Elif Ala sınavsız olarak Şırnak Valiliği’ne Özel Kalem Müdürü yapıldı. Hiç bekletilmeksizin önce memleketi Erzurum’a, sonrasında Ankara’da Gençlik ve Spor Bakanlığı’na memur olarak atandı.

Ala’nın erkek kardeşi Atıf Ala öğretmenken Bakan kardeşinin torpilleri sayesinde 3 yıl içerisinde Milli Eğitim Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı görevine kadar yükseltildi.

Ala’nın Başbakanlık Müsteşarlığı görevi esnasında Özel Kalem Müdürü olan Serap Akınoğlu, maaşı yükselsin diye kadrosu TİB’e kaydırıldı.

İçişleri Bakan Yardımcısı Osman Güneş’in kızı Nurdan Güneş şimdiki Bakan Ala Batman Valisi iken sınavsız olarak Valiliğe Özel Kalem Müdürü yapıldı. Nurdan Güneş eşinin yanına Ankara’ya tayin edildi. Güneş’in oğlu Abdülhamit Güneş önce Şırnak Valiliği’ne Özel Kalem Müdürü olarak atandı.

Ardından da bir gün bile Şırnak’a gönderilmeden Başbakanlığa memur olarak alındı. Başbakanlık Güvenlik işleri Genel Müdürlüğü’nde Daire Başkanı yapıldı.

Bilim ve Sanayi Bakanı, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık’ın yakın arkadaşı Arif Koyuncu bir belediyede özel kalem müdürlüğü verilerek, istisnai kadrodan memur yapıldıktan sonra önce TRT’de müşavir, ardından TÜBİTAK’ta Genel Sekreter yapıldı.

Eski İçişleri Bakanı Beşir Atalay kızının arkadaşı olarak tanıttığı Melabat Çelebiözü, önce sınavsız olarak çok yüksek ücretle Bakanlık Müşavirliği’nde göreve başlatıldı. Sonrasında da Atom Enerjisi Kurumu’na uzman olarak atandı.

Eski içişleri Bakanı Muammer Güler’in bateristlik ve barmenlik yapan yeğeni Hakan Güler, önce sınavsız olarak özel kalem müdürlüğüne atanıp memur yapıldı. Sonrasında da Avrupa Birliği Uzmanlığına atandı.

Eski Başbakan Yardımcısı Emrullah İşler’in kayınbiraderi Mehmet Akif Okur, önce Aile ve Toplum Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nde Daire Başkanı, sonra da Gençlik ve Spor Bakanlığı’nda Genel Müdür Yardımcısı yapıldı.

Gaziantep Belediye Başkanı ve eski Bakan Fatma Şahin’in erkek kardeşi Ünal Kıymık, açıktan Muş Valiliği Özel Kalem Müdürlüğü’ne atanarak devlet memuru olması sağlandı…”

'DOĞRU, HEM ÇALIYORLAR HEM DE İŞ YAPIYORLAR'

Koç, sözlerini “Şimdi, bu durumu içine sindirebilen, gerçekten bu AKP hep söylüyorlar ya çalıyorlar ama iş de yapıyorlar. Doğru hem çalıyorlar hem de iş yapıyorlar bak. Doğru, hem çalıyorlar, hem de iş yapıyorlar. Nalıncı keseri gibi. Bu bir vicdan sorunudur, bu bir ahlak sorunudur. Bu bir gerçekten inançlı bir insanın yüreğinin kaldırmayacağı, hukuka saygılı bir yurttaşın kabul edemeyeceği bir durumdur. Atanamayan yüzbinlerce öğretmen adayına, onların ailelerine, intihar eden KPSS’de hak kazanıp atanamayan 20 gencimize, ailesine, atama bekleyen binlerce ziraat mühendisine, harita mühendisine, tıbbi sekretere, sağlık teknisyenine… Bunların hakları duracak AKP zevatının yakınları hülle yoluyla devletin ballı maaşlı kadrolarına sınavsız bu şekilde yükselecekler. Takdir milletin” diyerek bitirdi.

Odatv
Temasları kapsamında Polonya'da bulunan Başbakan Ahmet Davutoğlu , Türkiye -Polonya İlişkilerinin 600. Yılı Kapanış Etkinliği'nde konuştu.

"Vefakar Polonya 1923'te Türkiye'yi tanıyan ilk Avrupa ülkesi oldu" diyen Davutoğlu, "Bütün Türk milleti adına söylüyorum. Polonya'nın bağımsızlığı bizim bağımsızlığımızdır. 600. yıl kutlamaları bitmiş olabilir ama Türkiye - Polonya dostluğu kıyamete kadar sürecek, tarihteki yerini her zaman alacaktır. Burada size bir hediyem olacak. 600. yıl hediyesi olarak Polonya'ya vizeleri kaldırma kararı aldık" dedi.

Polonya Başbakan Ewa Kopacz de alınan karardan memnuniyet duyduklarını belirtti.

DHA

Yıllara Göre




Günlere Göre

  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
  • 6
  • 7
  • 8
  • 9
  • 10
  • 11
  • 12
  • 13
  • 14
  • 15
  • 16
  • 17
  • 18
  • 19
  • 20
  • 21
  • 22
  • 23
  • 24
  • 25
  • 26
  • 27
  • 28
  • 29
  • 30