Bundan tam 14 sene evvel, 19 Aralık günü Türkiye tarihinin devlet eliyle gerçekleştirilmiş en büyük katliamlarından biri yaşandı. F tipi cezaevleri ile getirilmek istenen tecrit uygulamasına karşı direnen devrimci tutsaklara Hayata Dönüş Operasyonu ile öldürüldü.
F tipi cezaevleri devrimci tutsakların tecrit yolu ile teslim alınmasına yönelik bir projeydi. Tutsakların bir arada kaldıkları koğuşlarda oluşturdukları dayanışma ve komünal yaşamın önüne geçilerek dirençlerinin kırılması temel hedefti. Projenin mimarı çok tanıdık bir isim. Mehmet Ağar.
1996 yılında iktidara gelen ANAP-DYP koalisyonunun Adalet Bakanı olan Mehmet Ağar, yayınladığı 6 Mayıs genelgesi ile Eskişehir tabutluğunu yeniden devreye sokuyordu. 6 Mayıs 1996 tarihli genelgeyle Kırklareli, Kütahya, Sakarya, Kastamonu, İnebolu, Sinop ve Eskişehir tabutlukları açıldı. Buna karşılık devrimci tutsaklar ellerinde olan tek silah, bedenlerini ortaya koydular.
ANAYOL iktidarının yerine geçen REFAH-YOL iktidarı döneminde de Mehmet Ağar'ın yerine Adalet Bakanı olan Şevket Kazan uygulamada ısrar etmeye devam etti. Kazan, devrimci tutsakların sürdürdükleri ölüm orucu ile ilgili olarak ''Gizli gizli yiyorlar, numara yapıyorlar' şeklinde açıklamalar yaptı." Onun bu açıklamalarının ardından çeşitli cezaevlerinde 12 devrimci tutsak hayatını kaybetti. Tutsakların bu kararlı direnişi sonrasında iktidar genelgeyi geri çekti. F tipi cezaevleri 2000 yılına kadar gündeme gelmedi.
1999 yılında iktidarda bu defa DSP-ANAP-MHP koalisyonu vardı. Adalet Bakanı Hikmet DSP'li Sami Türk idi. F tipi cezaevleri yeniden gündeme geldi. Devrimci tutsaklar daha önce olduğu gibi yine bunu kesinlikle kabul etmeyeceklerini açıkladılar. Ölüm orucuna girdiler.
Ölüm oruçlarının 40gününde TTB, TMMOB, İnsan Hakları Derneği gibi kurumlar ortak bir deklarasyonla iktidardan sorunun çözümüne yönelik olarak adımlar atmasını talep ettiler. Adalet Bakanından görüşme talep etler. Böylece müzakere süreci başladı. Operasyondan tam 10 gün önce Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, müzakere sürecinin devam ettiğini, tam bir sonuca varılmadan kesinlikle bir girişimde bulunmayacaklarını açıklamıştı.
13 Aralık'ta RTÜK cezaevleri ile ilgili yayın yasağı getirdi. 17 Aralık'ta ise DGM F tipi cezaevlerini eleştirmenin örgüt üyeliği anlamına geleceği kararlara imza attı. 19 Aralık günü tecrite karşı direnen devrimci tutsakların bulunduğu 20 cezaevine, 10 bin askerle bir operasyon başlatıldı. Operasyonun adı dalga geçercesine ''Hayata Dönüş'' olarak seçilmişti. 3gün süren operasyonlar sonucu 28 devrimci öldürüldü. 237 devrimci yaralandı veya sakat kaldı. 2 jandarma eri de, katliama katılan kendi arkadaşlarının silahından çıkan kurşunlarla öldü.
Katliam sonrasında 12 Aralık ile ilgili olarak açılmak istenen davalar sürekli olarak engellendi. Katiller her zaman olduğu gibi devlet tarafından korundu. Şu an sadece operasyona katıldığı tespit edilen 37 er hakkında ki dava devam ediyor. Bu dava süresince mahkemenin tüm ısrarlarına karşın, katliamın planlayıcıları ve komuta kademesinde yer alanların tespiti, kamera görüntüleri ve ilgili yazışmalar devletin idari ve askeri kurumlarınca ciddiye alınmadı. Bir sonuç elde edilemedi. AİHM Bu operasyonla ilgili olarak Türkiye'yi mahkum etmiştir.
14 Aralık Sabahı Ankara'daydım. Hiçbir zaman bu kadar öfkelendiğimi ve aynı zamanda içimin yandığını hatırlamıyorum. Kandırılmış gibiydik. Tam bir çözüme ulaşılacakken birden her şey alt üst olmuş, devlet gözünü içeride ki tutsakların bedenlerine dikmişti. İçeridekiler canları pahasına direnirken dışarıdakiler ne yapacağını bilmez bir haldeydi. Ankara geceden temizlenmişti. Operasyona karşı olası bir karşı duruş gerçekleştirecek tüm insanlar gözaltına alınmış, bütün DKÖ ve partilerin girişlerine panzer ve çevik kuvvet ekipleri tarafından barikatlar kurulmuştu. Böylesi bir tabloyu 12 Eylül'de bile hatırlamıyordum. Gözaltına alınmaktan kurtulan bir avuç insan bulunduğu her yerde her fırsatta operasyona karşı direnmeye çalıştı. Bir çoğu gözaltına alındı. Onlarında bir çoğu da örgüt üyeliğinden mahkum ettirildi. Öylesine bir devlet terörü estiriyordu ki, nefes almak bile mümkün değildi.
Sonuçta devlet dediğini yaptı. Canları eline emanet edilmiş olan insanları gözünü bile kırpmadan öldürdü. Kimyasal silahlarla yaktı, diri diri ateşe verdi. Tüm gücüne, tüm hoyratlığına rağmen yine de devrimci tutsakları teslim alamadı. Öldüler ama yenilmediler.
Devrimci Tutsaklar Onurumuzdur!
Selahattin Bilici
Devrim yaptigimizda guzel olacak hersey, cunku ben devrime guzelligimi verdim..
-Hacer Arıkan #19AralıkKatliamı pic.twitter.com/TYBaTVxrvI
— Sosyal Devrim (@Sosyal_Devrim) December 18, 2014
Funda Tosun: "Ateş yoktu ama yanıyorduk!"
(Diri diri yakılan Hacer Arıkan ile yaşadığı katliama dair bir röportaj)
http://t.co/yvbpyHmECS
— Ümit Ağgül (@Umit_Aggul) December 18, 2014
0 yorum:
Yorum Gönder